TÜKETİCİ KREDİLERİNDE İPOTEKLERİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA İLAMLI İCRA TAKİBİNDE KARŞILAŞILAN HUKUKİ SORUNLAR ÜZERİNE KISA BİR İNCELEME

Bilindiği üzere, alacak veya ipotekten birisi yada her ikisi bir ilama veya ilam niteliğinde belgeye bağlanmışsa veya İİK m. 149 ve 149/a hükümleri gereği ipotek akit tablosu kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını içermesi durumunda söz konusu belgelerle ilamlı icra takibi yoluna başvurmak mümkündür. Bu genel düzenlemeler dışında İİK m.150/I hükmü ile birlikte, bankalar ve kredi kurumlarının alacaklı olduğu durumlar için istisnai düzenlemeler getirilmiştir. 

İİK madde 150/ı maddesindeki bu düzenlemeye göre, bir bankadan ya da kredi kurumundan cari hesap veya kısa, orta veya uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdi ve gayrinakdi bir kredi kullanmışsa, borçluya ait cari hesabın kesilmesine dair hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmemiş olması nedeniyle borçludan bunun  tazmini isteminin ya da borcun ödenmesine dair ihtarın, noter yoluyla banka veya kredi kurumu tarafından borçluya tebliğ edilmesi halinde ilamlı takip yapılabilir. Borçluya gönderilmiş olan söz konusu ihtara, uygulamada hesap kat ihtarı adı verilmektedir. Uygulamada bu tarz takiplere ilamlı icra vasfını kazandıran belge, hesap kat ihtarının borçluya tebliğ edildiğini ve Tebligat Kanunu’na göre tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noter evrakıdır. Alacaklı banka veya kredi kurumunun söz konusu noter evrakını ilgili dairesine verilerek ilamların icrasına yönelik takip talebinde bulunulması mümkündür.

Uygulamada ipoteklerin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı icra takiplerinde, ortada ilam niteliğinde bir belgeye bağlanan durumlarda veya İİK m. 149 ve 149/a hükümlerinin uygulandığı hallerde ciddi bir sorunla karşılaşılmazken, İİK madde 150/ı hükmüne göre bankanın ya da kredi kurumlarının alacaklı tarafı olduğu durumlarda özellikle tüketici kredileri için Yargıtay’ın kanaatimizce mevzuatla çelişen uygulamaları nedeniyle önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. 

Nitekim güncel içtihatlarına göre, Yargıtay özet olarak, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un tüketicinin tarafı olduğu hukuki işlemlerde tüketici lehine birçok düzenleme getirildiği, tüketici sözleşmelerinin düzenlenme koşulları, borçlunun temerrüdü durumunda finansman sağlayan bankanın yükümlülükleri, borcun muaccel kılınabilmesi ve muacceliyet uyarısının koşulları gibi hususlar özel olarak ve ayrıca düzenlendiği, İİK m. 150/ı’daki düzenlemenin tüketici lehine olmadığı, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un ruhuna ve amacına uygun düşmediği vb. nedenlerle İİK madde 150/ı hükmünün Tüketici Kredilerinde uygulanmaması gerektiğini kabul etmekte ve bunun aksine mahkeme kararlarını bozmaktadır. 

Örneğin, T.C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi’nin 27.02.2017 tarihli ve 2016/29703 E., 2017/2718 K. Sayılı kararına göre, 

“…4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a 4822 sayılı Yasa’nın 15. maddesi ile eklenen 10. maddesinde; “Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacıyla kredi verenden nakit olarak aldıkları kredidir” şeklinde tanımlama yapıldıktan sonra, maddede, bu tür sözleşmelerin yapılma koşulları ile borcun muaccel kılınabilmesi ve temerrüt koşulları farklı ve özel şartlara tâbi tutulmuştur. Yasa’ya eklenen 10/A maddesinde; kredi kartı ve nakit çekim sureti ile kullanılan kredilerde 10. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtildikten sonra, kredi verenin yükümlülükleri de sayılmıştır. Aynı Yasa’ya 21.02.2007 tarihli 5582 sayılı Yasa’nın 24. maddesi ile eklenen 10/B maddesinde ise; “Konut Finansman Sözleşmeleri”de bu Yasa kapsamında değerlendirilerek konut finansmanı sözleşmelerinin düzenlenme koşulları, borçlunun temerrüdü durumunda finansman sağlayan bankanın yükümlülükleri, borcun muaccel kılınabilmesi ve muacceliyet uyarısının koşulları gibi hususlar özel olarak ve ayrıca düzenlenmiştir. Açıklandığı üzere, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, “Kredi kartı” ve “Konut Finansman Kredisi” gibi, Yasa’ya göre tüketici kredisi niteliğindeki krediyi kullanan borçluları, diğer kredi borçlularından ayrı tutmak, tüketicinin koşullarını iyileştirmek ve kolaylaştırmak amacıyla getirilmiş özel bir yasa olup, bu kanun kapsamında verilen krediler nedeniyle borçluların temerrüde düşüp düşmediklerinin, borcun muaccel olup olmadığının, muaccel olan borcun miktarının ve faizinin, yapılan özel sözleşmelerin koşullarında değerlendirilmesi gerekir. Tüketici Yasası’na göre daha genel bir yasa olan İİK’nun ilgili maddeleri (İİK’nun 68/b, İİK’nun 150/ı), bu özel yasanın kapsamında kalmayan krediler için uygulanabilir olup, yasa koyucunun, açıkça isim belirterek anılan kredilere Tüketici Yasası içerisinde yer vermiş olması da, maksadının, genel kredilerden ayrık tutulması şeklinde olduğunun kabulünü gerektirir. Aksi düşünüldüğünde, tüketici kredilerinde de, İİK’nun 68/b koşullarında çekilen ihtarla başlatılan ilamsız veya ilamlı takip kesinleştirilmiş olacak, özel yasada düzenlenen muacceliyet ve temerrüt koşulları tartışılmadan alacağın tahsili, gayrimenkulün satışı gerçekleşecek, tüketici, kendisi lehine getirilen yasa maddelerine rağmen diğer kredi borçluları ile aynı koşullarda icra takibine muhatap kılınarak mağdur edilecektir.”

Yargıtay’ın, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonraki hakim görüşü ve uygulaması yukarıda açıklamış olduğumuz doğrultudadır. Yargıtay’ın benzer yönde birçok kararı bulunmaktadır. Bu hususta, T.C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi’nin 16.03.2017 tarihli ve 2016/717 E., 2017/3952 K.; T.C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi’nin 23.02.2017 tarihli ve 2016/27906 E., 2017/2556 K. ; T.C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi’nin 09.02.2017 tarihli ve 2016/25142 E., 2017/1608 K. sayılı vb. emsal kararlar örnek olarak sunulabilir. 

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 1’inci maddesine göre “Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.” Kanun’un 2’nci maddesine göre ise, “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.

Kanun’un yukarıda belirtilen ilk iki maddesi ile dahi tüketicinin tarafı olduğu hukuki ilişkilerde tüketici lehine bir hukuki değerlendirme ve yorum yapılması gerektiği sonucuna kolaylıkla varabilmekteyiz. Oysa ki, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un tüketici lehine getirdiği hukuki korumalar, hukukun temel prensipleri çerçevesinde değerlendirilmeli ve diğer hukuki düzenlemeler üzerinde tabiri caiz ise suni bir anayasa hükmü gibi mutlak şekilde uygulanmamalıdır. 

Çalışma konumuza dönersek, Yargıtay’ın İİK madde 150/ı hükmünün Tüketici Kredilerinde uygulanmaması gerektiği yönündeki uygulaması kanaatimizce birçok açıdan hatalıdır. Şöyle ki;

Öncelikle bilindiği üzere, hukukumuzun en temel prensiplerinden birisi normlar hiyerarşisidir. Bu prensibe göre, mevzuattaki hukuki düzenlemeler altlık-üstlük anlamında belirli bir sıraya alınmakta, bu sıralamada alttaki düzenleme üstteki düzenlemeye aykırı olamamaktadır. Bu kapsamda bir Kanun’un Anayasaya aykırı olması mümkün değildir. Alt-üst hukuki normlar arasında çoğu zaman bir sorunla karşılaşılmazken, aynı derecedeki, örneğin iki ayrı Kanun’da yer alan bir durumla alakalı hangi Kanun hükmünün uygulanacağı hususu uygulamada sorunlar çıkarmaktadır. Teorik hukukta bu gibi durumlar için özel-genel kanun veya önceki-sonraki tarihli kanun vb. yorum yöntemleri geliştirilerek soruna çözüm aranmaktadır. Fakat uygulamada aynı hususa ilişkin farklı düzenlemeler getiren Kanun hükümlerinden hangisinin uygulanacağının seçimi çok kolay olmamaktadır. 

Yargıtay’ın İİK m. 150/ı hükmü çerçevesindeki hatalı uygulamasının normlar hiyerarşisi ile alakalı yönü ise şu şekildedir. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un hiçbir maddesinde, tüketici kredilerinde ilamlı icra uygulamasına ilişkin hiçbir yasak veya olumlu-olumsuz herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. İİK m. 150/ı hükmünde ise, açıkça, bir bankadan ya da kredi kurumundan cari hesap veya kısa, orta veya uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdi ve gayrinakdi bir kredi kullanmışsa, borçluya ait cari hesabın kesilmesine dair hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle borçludan bunun  tazmini isteminin ya da borcun ödenmesine dair ihtarın, noter yoluyla banka veya kredi kurumu tarafından borçluya tebliğ edilmesi halinde ilamlı takip yapılabilileceği düzenlenmektedir. Yani TKHK’da konu ile alakalı hiçbir açık hüküm bulunmamakta, İİK’da ise konu ayrıntılı şekilde düzenlenmektedir. TKHK’nın hiçbir düzenleme getirmediği bir hususla alakalı İİK’daki açık bir hükmün dikkate alınmaması, normlar hiyerarşisine, hukuki yorum ilkelerine aykırıdır. Ayrıca mahkemelerin ve icra dairelerinin söz konusu sorunla alakalı Yargıtay’ın açıkladığımız görüşüne uygun karar vermeleri, hukukun kaynakları anlamında yine normlar hiyerarşisine aykırıdır. Nitekim Yargıtay kararları hukukun yardımcı kaynağıdır. İİK m. 150/ı düzenlemesi ise hukukun asli-yazılı kaynağı olan ve normlar hiyerarşisinde anayasadan sonra ikinci sırada yer alan bir Kanun hükmüdür. Mevcut hukukta Kanun’da açık düzenleme yer mevcutken bu düzenleme ile çelişen, yardımcı kaynak niteliğindeki Yargıtay kararına uyularak karar verilmesi hukuka aykırıdır. 

Yargıtay, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un tüketicinin tarafı olduğu hukuki işlemlerde tüketici lehine birçok düzenleme getirildiği, İİK m. 150/ı hükmünün bu Kanundaki tüketici lehine uygulamalara aykırı olduğundan tüketici bakımından uygulanamayacağını iddia etmektedir. Oysa ki, uygulama çoğu banka veya kredi kuruluşu, tüketicilere yönelik kredi veya kredi kartlarına ilişkin hukuki işlemlerinde Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un hükümlerine uygun olarak hareket etmekte, kurum içi yazılı düzenlemelerini TKHK’ya göre revize etmekte, basiretli bir tacir olarak hem kendileri nezdinde hem de tüketici nezdinde ileride ortaya çıkabilecek hukuki sorunlara karşı gerekli tedbirleri almaktadırlar. 

Bu açıdan, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un tüketici kredisine ve muaccaliyete ilişkin  ilgili şartlarına uygun olarak tüketicinin Kanuni korumasına zarar vermeden hazırlanan tüketici kredisine dayalı olarak verilen bir ipoteğin, gerekli usulü şartlara riayet edilerek (hesap kat, ihtarname, muaccaliyet ihtar ve bekleme süresi vb.) paraya çevrilmesinde, İİK m. 150/ı hükmü gereği ilamlı icra yoluna başvurulmasında, kanaatimizce herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır. Ayrıca özel kanun-genel kanun ilişkisinde, ipoteğin paraya çevrilmesi bir icra yolu olarak açıkça özel kanun olan İcra ve İflas Kanunda düzenlendiğinden, özel kanun olarak İİK’nın öncelikli şekilde uygulanması gerekmektedir. Kanun’la tüketici lehine getirilen düzenlemeler, her durumda  ve mutlak şekilde uygulama kabiliyetini haiz değidir. Aksi bir yorum Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulama alanının öngörülemez şekilde büyümesine ve diğer Kanun hükümlerinin uygulama alanının işgal edilmesine neden olacaktır.