DEVLET MEMURUNUN DİLEKÇE HAKKININ KULLANILMASINI ENGELLEMESİ

Devlet memurunun dilekçeyi almaması konusuna giriş yapmadan önce, konuyla doğrudan bağlantılı olan Anayasal dilekçe hakkından kısaca bahsetmek gerekmektedir. Anayasanın 74’üncü maddesine göre, her Türk vatandaşı ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar, istek veya taleplerini bildirmek için yetkili resmi kurumlara başvuru hakkına sahiptir. Söz konusu hak, anayasal dilekçe hakkı olarak bilinmektedir. Dilekçe hakkı, dayanağını doğrudan Anayasadan alsa da, pratikte bu hakkın gereği gibi yerine getirildiğini söyleyebilmek güçtür. Nitekim gündelik hayatta resmi kurumlarla sık iletişimde bulunan vatandaşların ve avukat meslektaşlarımızın yaşadığı güncel sorunlardan birisi de, verilmek istenilen dilekçenin, yapılmak istenilen başvurunun ya da bilgi talebinin çeşitli nedenler veya bahaneler ileri sürülerek işleme alınmaması ya da sürüncemede bırakılmasıdır. Dilekçe veya başvuruyu alma vazifesinde bulunan ilgili memurun söz konusu davranışı nedeniyle ilgili kişiler mağduriyetler yaşamaktadırlar. Ayrıca verilmek istenen dilekçenin işleme alınmaması nedeniyle ilgili kişilerin hak arama hürriyetleri de engellenmektedir.

Devlet memurunun dilekçeyi almaması Türk Ceza Kanunu’nun 121’inci maddesinde suç olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Kanun’un söz konusu maddesine göre, “Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Resmi kurumlarda çalışmakta olan memurlar, ister dilekçe hakkındaki bilgi eksikliğinden, isterse de başvuran kişiye işlemle ilgili kendi yorumuna göre yol gösterip yardımcı olmak niyetiyle olsun, kendilerine verilmek istenen bir dilekçeyi inceleyip kabul etmeme tarzında bir davranışta bulunabilmektedirler. Fakat verilmek istenen dilekçenin içeriği hakkında bir değerlendirme yapmak, dilekçeyi kabulle yetkili olan memurun vazifesi değildir. İyi niyetle vatandaşlara yardımcı olmak niyetinde olunsa dahi, memurun görevi, dilekçeyi kabul ederek resmi kurum içerisindeki ilgili karar merciinin dilekçenin konusu hakkında bir karar vermesine imkân sağlamasıdır.

Devlet memurunun dilekçeyi almaması konusu hakkında Yargıtay kararlarına yansıyan somut olayları incelediğimizde, uygulamada mahkemeler arasında, memurun işlediği suç bakımından vasıf tartışması yaşandığını görmekteyiz. Nitekim özellikle yerel mahkemelere yansıyan olaylarda, dilekçe alınmaması durumunun, TCK m.121 kapsamında Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu mu yoksa TCK m.257 Görevi kötüye kullanma suçu mu oluşturacağı noktasında tartışmalar yaşanmaktadır. Yargıtay’ın bu husustaki yerleşik uygulaması, devlet memurunun dilekçeyi almaması fiilinin yalnızca TCK m.121 kapsamında “Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi” suçunu oluşturduğu yönündedir.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2014/682 E., 2016/2199 K. sayılı kararındaMahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: Belediye Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapan sanığın, katılanın vermiş olduğu 25/04/2011 tarihli ruhsat talebine ilişkin dilekçesini hukuki bir neden olmaksızın kabul etmeyerek işleme koymadığı, bu suretle dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunu işlediği, katılanın aşamalarda değişmeyen beyanları, soruşturma izni kararı, tanık … beyanı ve sanığın kaçamaklı ikrarıyla sabit olmasına rağmen, dosya kapsamına uygun düşmeyen ve yetersiz gerekçelerle mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırıdır.”denilmektedir.

Yine Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2013/15104 E., 2015/17621 K. sayılı kararında, “İddianame içeriğine göre özetle “01/12/2008 günü müşteki avukatın Yıldızeli İcra Müdürlüğü’ne gelerek vekili olduğu Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin alacaklı olduğu icra takip dosyalarından bir kısmının suretlerinin kendisine verilmesini talep ettiği, icra müdürü olarak görev yapmakta olan sanığın müştekinin dilekçesini inceleyerek herhangi bir havale ya da işlem yapmadan dilekçeyi müştekiye iade ettiği” iddia edilmiş ve sevk maddesi olarak TCK’nın 257/2. maddesi gösterilmiş ise de, niteleme ve anlatımın dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçuna ait olduğu…” açıklanmaktadır.

Bu açıklamalar kapsamında, yapılmak istenen bir başvuruyla ilgili devlet memurunun dilekçeyi almaması durumunda, mağduriyet yaşayan kişilerin yapması gereken, ilgili sorumlu memur hakkında disiplin ve/veya ceza soruşturmasına başlanılmak üzere suç ihbarında bulunulması ve eğer başvuran kişinin söz konusu dilekçenin kabul edilmemesi sebebiyle uğranan bir zarar varsa ilgili idari kurum aleyhine tazminat davası açılmasıdır. Bu tür hukuki süreçlerde, “Devlet memurunun dilekçeyi almaması” olgusunun ispat edilmesi gerektiği göz önünde tutulmalıdır. Söz konusu olgunun ispatının tanık, tutanak vb. her türlü delil ile ispat edilebileceği kanaatindeyiz.

İşbu yazımızda, avukatlık mesleğinin icrası bağlamında tarafımızın da sıklıkla karşılaştığı “Devlet memurunun dilekçeyi almaması konusu” hakkında kısa bir hukuki inceleme yapmak istedik. Benzer hukuki içeriklerle ilgili diğer yazılarımız için blog sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.